Paylaşmazsam olmazdı.
Usta bir fotoğrafçı olan Yalçın Savuran'ın kaleminden dökülen fotoğrafa dair yazılarından biri.
Fotoğraflar geleceğe dair bir vaatte bulunmazlar ama bulunuyormuş gibi yaparlar. Hatta çekildikleri andan itibaren bir daha olmayacak bir anı imleyerek varlığa değil yokluğa dair bir suret oluştururlar ki bu suret içinde ölümü barındırır. Yaşantımız boyunca çekilen tüm fotoğraflar yaşanılanı gözler önüne seriyormuş gibi -kurgu da dahil- dursa da gizlice içinde hep yok oluşu yani ölümü imler. Melih Cevdet Anday ‘fotoğraf’ adlı şiirinde –ölümü hatırlatan ne var bu resimde, oysa hayattayız hepimiz- derken o fotoğrafın içinde ne barındırdığını görmüştü. o fotoğraf çekildiğinde hepsi hayattaydılar melih cevdet, oktay rıfat, orhan veli, şinasi baran, oysa şimdi hiç biri yok.
Diana arbus çektikleriyle hep ölüme koşmuştur, eugene atget’in çektiği paris fotoğrafları içinde kendi boşluğunu barındırdığı kadar ölüme yakındırlar. alberto diaz korda, che’nin fotoğrafını çeker sonra onu stüdyosunda kadrajlar ve bildiğimiz che sureti çıkar ortaya. evet che bu suretle adeta ölümsüzleştirilir ancak bu seferde kapitalist sistem devreye girer ve asıl ölüm o zaman başlar. suret hızlı tüketim nesnesine dönüştürülür ve milyonlarca kez ölümü yaşar ve ne tuhaftır ki ölüm ve yaşamak kelimesi yan yana dururlar.
Oysa insan hayatta bir kez ölür, fotoğraflarsa çekildikleri sayı kadar öldürürler.
www.yalcinsavuran.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder