24 Ocak 2010 Pazar

Üç'ün Büyüsü

bazı eski hikayeler “ yıl dokuz yüz bilmem kaç “ diye başlardı. benim hikayem üç ile başlıyordu. neden mi? üç ay boyunca geceleri hiç uyumamışım. üç yaşıma geldiğimde duvarlar benim için basamak olmuş. ilkokul üçüncü sınıfa geldiğimde çarpım tablosunu üçüncülükle ezberlemişim. orta üçe geldiğimde ise lisenin heyecanı basmış beni. bu heyecanın içinde bir bakmışım, liseden de mezun olmuşum.

önüme yalnızca üç seçenekli hayaller konulmuş. her üç şeyden birini seçmek kaderim olmuş. allah’ın hakkı bile üç. dört çok fazla. müslümanlar için ise üç büyük savaş vardır. yahudiler de üçün büyüsüne inanır. benim büyüm kendime. birileri “ saat üç, ayaktasın yine, ne yazıyorsun kara kara “ diye şarkı yazmış. bak neler yazıyorum. birileri filmler çekmiş: üç renk – beyaz, kırmızı, mavi diye. ben hala ağzımdaki sakızı çekiştiriyorum. yaşar kemal üç anadolu efsanesi diye destansı bir roman yazmış. anlatmış burada köroğlu’nu, karacaoğlu’nu ve algeyik’i. ben hala kendimi anlatmaya çalışıyorum.

üçü bir araya getirip asal en küçük tek sayıyı da yapmışlar. ama bakma tek sayı olduğuna, çoğuldur benim ruhuma. her şeyin üç evresi vardır, üç boyutlu alem içinde. örneğin hayatın: giriş, gelişme ve sonuç. bir garip öğrenci için ise vize, final, bütünleme. hayat ne garip vapurlar falan demeyeceğim. garip olan hissettiklerimiz. bak şimdi elektrikli bir aletin üç kademeli olduğunu düşünüyorum. yolları görüyorsunuzdur, hep üç şeritli. dördüncüye girmek yasak. mesela üçün biraz buçuklusu tehlike demektir. kimse üç buçuk atmasın. ama gece üç – beş nöbetlerinde, komutanı görünce, zuladan sigarayı içerken üç mermi sallardık gecenin üçünde karanlığa.

bir de üç kenarın bir araya gelmesiyle oluşan bir geometrik şekil var: üçgen. kahve falının atlanmaz klişesi olmuş. artık siz tahmin edin. üç vakte kadar bu üçlü aşka bir son vermenin zamanı gelmiş demiş birileri. iyi de demiş. üç kişilik bir aşka yer yok bu dünyada. sonunu getiremediğim düşüncelerimin sonuna noktalama işareti olmuş. bazen içimden üç boyutlu sesler duyuyorum, dışarıdan duymam gerekirken. yazmayı unutuyordum.

modern folk üçlüsü diye bir grup ve muhteşem üçlüler olarak anılan birileri varmış bir yerlerde unutulan: metin, ali, feyyaz.

şimdi buraya mecburi bir sonuç yazmam gerekiyor ama yazmıyorum. küçük iskender ne demiş: “suçumuz, bir bardak suda okyanus görmek!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder